Ka'b b. Malik’in Tebük Gazvesinde Geri Kalması 9/21- Ka'b (Radıyallahu anhu) gözlerini kaybettiğinde. Oğulları içinden kılavuzluğunu üstlenen Abdullah b. Ka'b b. Malik anlatıyor: "Ka'b b. Malik (Radıyallahu anhu)'i Tebük gazvesinde Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'dan ayrılıp geri kaldığı olayını anlatırken işittim. Ka'b şöyle anlatmıştı: "Ben bu ana kadar Tebük gazvesi dışında Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve …
GÜNAHLARA TÖVBE ETMEK

Ka’b b. Malik’in Tebük Gazvesinde Geri Kalması
9/21- Ka’b (Radıyallahu anhu) gözlerini kaybettiğinde. Oğulları içinden kılavuzluğunu üstlenen Abdullah b. Ka’b b. Malik anlatıyor:
“Ka’b b. Malik (Radıyallahu anhu)’i Tebük gazvesinde Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’dan ayrılıp geri kaldığı olayını anlatırken işittim. Ka’b şöyle anlatmıştı: “Ben bu ana kadar Tebük gazvesi dışında Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’ın katıldığı gazvelerin birinden geri kalmadım. Tabi Bedir gazvesi müstesna. Zaten bu gazveden geri kalan kimse kınanmamıştı. Çünkü bu gazvede Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve müslümanların çıkış hedefleri sadece (Şam’dan dönecek olan) Kureyş kervanını vurmaktı. Fakat Allah (Celle celaluhu) müslümanlarla düşmanlarını randevusuz bir şekilde buluşturdu. Yemin olsun ki ben Akabe gecesi İslam’a yardım hususunda bizden söz aldığında Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’la beraberdim (evet) her ne kadar insanlar Akabe’den çok Bedir’den bahsetseler de bana göre Bedir’de hazır bulunmak Akabe’de hazır bulunmakdan daha hoş (ve daha öneme haiz) değildir.”
Tebük Gazvesine Katılmamak İçin Geri Kalan Nedenler
Benim Tebük gazvesinde Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’dan geri kalma hadiseme gelince (o da şu şekilde cereyan etmiştir.):
Hakikaten ben o vakit Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’dan geri kaldığım an kadar hiç bir zaman daha güçlü ve maddi açıdan daha kuvvetli olmamıştım. Vallahi bu gazveden önce hiç bir zaman iki bineği bir araya toplayamamıştım. Bu gazvede iki bineğide bir araya topladım. Ayrıca bu gazveye gelinceyedek Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) arzuladığı istikametin aksine işaret buyururdu. Tebük gazvesi gündeme geldiğinde, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bu gazveye sıcak bir havada yola çıkmaya karar verdi. Uzak ve tehlikeli bir yolculuğun yanında kalabalık bir orduyu da hedeflerine almışlardı. Bu nedenle gazve’ye güzel hazırlansınlar diye müslümanlara açıklamalarda bulundu ve istikamet yönünü önceden haber verdi.
Ka’b’ın Geri Kalma Süreci ve İçsel Çekişmeleri
Bu gazveye Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’la birlikte pek çok müslüman katıldı. İsimlerinin kaydedildiği bir dosya da mevcut değildi. Ka’b (Radıyallahu anhu) şöyle devam etti:
“Bu gazveden kaytarmak arzusunda olanlar, oldukça az olup, var olanlar da Allah (Celle celalühu)’dan vahiy gelmedikçe yaptıklarının gizli kalacağı kanaatini taşıyorlardı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bu gazveye meyvelerin olgunlaştığı, gölgelerin güzelleştiği bir mevsimde yola çıkmıştı. Ben de bunlara oldukça düşkün biriydim. Derken Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ve onunla yol alacak müslümanlar hazırlıklara başladılar. Ben de sabahları hazırlık yapayım diye evimden çıkar ancak bir karar vermeden geri dönerdim. Kendi kendime de: “Nasıl olsa gücüm yerinde, istediğim zaman hazırlanırım” derdim. İnsanlar ciddiyetle işlerini sürdürürken bendeki duyarsızlıkda devam ediyordu. Derken bir sabah Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ve müslümanlar erkenden yola çıktılar. Bense hala bir hazırlık yapmamıştım.
Ertesi gün oldu (eve) döndüm, yine bir karar verememiştim. Bendeki duyarsızlık hala devam ediyordu ki, müslümanlar süratle yollarına devam ettiler ve gazveye katılma şansım kayboldu. Bir ara bineğime atlayıp, onlara yetişeyim diye düşündüm. Ah! Keşke yapsaydım. Sonra bu da benim için müyesser olmadı.”
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in Dönüşü ve Ka’b’ın İtirafı
Rasulullah (Sav) savaşa çıktıktan sonra beni en fazla üzen şey; dışarı çıktığımda benim gibi olan kimseye rastlayamıyordum. Gördüklerim ya münafıklıkları belgelenmiş kişiler, ya Allah (Celle celalühu)’ın mazur gördüğü zayıf kimselerdi. Tebük’e varana kadar Rasulullah (Sav) benden hiç bahsetmemiş. Tebük’te halkın içinde otururken bir ara:
“Ka’b b. Malik ne yaptı” diye sormuş. Beni Seleme’den bir zat:
Çifte kaftanı ile kibir gayesi ile sağına ve soluna bakışı onu alıkoydu” demiş. Muaz. b. Cebel (Ra) ona cevaben:
“Ne kötü söyledin! Vallahi Ya Rasulullah! Biz Ka’b hakkında hayırdan başka birşey bilmeyiz.” demiş. Bunun üzerine Rasulullah (Sav) sükut etmiş. O arada beyaza bürünmüş Serap içinde dalgalanan bir zat görmüş ve “Ebu Hayseme olaydın” buyurmuş. Bir de ne görsünler, gerçekten de Ebu Hayseme el-Ensari. Bu zat münafıklar kendisiyle alay ettiklerinde bir sa’ hurma tasadduk eden kimsedir.
Ka’b sözlerini şöyle sürdürdü: “Resulullah (Sav)’ın Tebük’ten Medine’ye dönmekte olduğu haberi bana ulaşınca büsbütün hüzne kapıldım. Öyle ki, yalan söylemeyi bile düşünüyordum. Kendi kendime: “Yarın Rasulullah (Sav)’ın öfkesinden nasıl yapsamda kurtulsam” diyordum. Hatta bu konuda ailemin içinden fikir ve görüş sahibi herkesin görüşünden yararlanmaya çalışıyordum. “Rasulullah Medine’ye gelmek üzeredir.” denilince kafamdan bütün batıl düşünceler siliniverdi. Bu nedenle doğruyu söylemeye karar verdim. Sabahleyin Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye teşrif buyurdu. O bir yerden gelince, önce mescide gider, iki rekat namaz kılar sonra insanlarla oturup hoşgeldinlerini kabul ederdi. Yine aynı şeyleri yapınca Tebük seferinden geri kalanlar (birer birer) huzuruna gelip mazeret beyan ediyor ve yemin ediyorlardı. Bunlar seksen küsür kişi idiler. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), onların zahiri hallerini değerlendirip mazeret ve biatlarını kabul ediyor, onlar için istiğfarda bulunuyordu. İç yüzlerini ise Allah (Celle celalühu)’a havale ediyordu.
Tebük Seferinden Geri Kalanlar ve Ka’b’ın Durumu
Derken bende varıp selam verdiğimde, gazap dolu bir bakışla gülümsedi. Sonra:
“Yaklaş” buyurdu. Bende huzuruna varıp diz çöktüm. Bana:
“Neden geri kaldın? Sen biatı üstlenmiş değilmiydin?” buyurdu.
Ben:
Ya Rasulullah! Vallahi sizden başka dünya ehlinden bir kimsenin huzurunda oturmuş olsaydım zannediyorum özür beyan ederek gazabından kurtulabilirdim. Çünkü ben ağzı laf yapan biriyim. Lakin ben, vallahi şunu kesinlikle biliyorum ki bu gün size gönlünüzü alabileceğim bir yalan uydursam çok geçmeden Allah (C.c) (yalanımı size haber vererek) sizi bana daha da gazaplandıracaktır. Şayet size doğrusunu anlatsam yine de bu konuda bana gazap edeceksiniz. Yemin olsun ki, ben doğruyu söyleyerek izzet ve celal sahibi olan Allah’dan hayırlı bir sonuç bekliyorum.
Vallahi sizden geri kalmamda herhangi bir özrüm yoktu. Vallahi sizden geri kaldığım bu zamanki kadar hiç bir vakit daha güçlü ve daha geniş imkanlı olmadım.” Ka’b (Radıyallahu anhu) şöyle devam etti: “Bunun üzerine Rasulullah (sav):
“İşte bu gerçekten doğruyu söyledi. O halde kalk ve Allah (Celle celalühu) hakkında hükmedinceye kadar bekle.” buyurdu. (Bende huzurlarından ayrıldım.)
Selime oğullarına mensup bazı kişilerde kalkıp ardımdan geldiler ve bana:
Vallahi bundan önce senin bir günah işlediğine şahit olmadık. Sen gazveden geri kalan diğer insanların beyan ettikleri mazeretleri beyan edememekle aciz düştün. Nitekim işlemiş olduğun günahta Rasulullah (sav)’ın istiğfarı sana kafi gelirdi.” dediler.
Vallahi o kadar üzerime geldilerki bir ara Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’a gidip kendimi tekzip etmeyi bile düşündüm. Sonra onlara:
Benimle beraber aynı akibete uğrayan başka kimse varmıdır? diye sordum. Onlar:
“Evet” dediler. “Seninle aynı akibeti paylaşan iki kişi daha var, onlarda senin söylediğin gibi söylediler ve sana söylenen şey onlarada söylendi.
Kimdir o iki kişi?
Murare b. er-Rabi el-Amri ve Hilal b. Ümeyye el-Vakifi. Ka’b (Radıyallahu anhu) şöyle devam etti:
Devamını okumak için tıklayınız….